Merhaba,


Ben Selin Süer Ünlü.


Ve işte bu da benim (pek ayrıntılı) hikayem!

RADYO S'DEN WASHINGTON'A


1997’de o zamanlar adı ÖYS olan üniversite sınavında Türkiye 71’incisi olarak girdiğim Boğaziçi Üniversitesi’nden 2002 yılında “Onur Derecesi” ile mezun oldum.


Daha okuma yazma bilmezken o zamanlar anlam bile veremediğim bir ilhamın aklıma düşürdüğü mısraları, evde “şiir geldi, şiir geldi” diye hayli çocuksu bir nidayla duyurarak odadan odaya koşarken başladı yazı, çizi ve duygularla maceram. Annem küçük kağıtlara yazardı o “yaşımdan büyük” şiirlerimi. O zamana dek hiç görmediğim Üsküdar’ı anlatırdım o şiirlerde.


4-5 yaşındaki bedenimde Üsküdar’da iki çocuklu bir ev hanımının anılarını taşıyor olmamı ve bunları detaylı şiirlere dökmemi haliyle tuhaf karşılıyordu tabii ev ahalisi. Ama o küçük kağıtlardaki hikayeler evrilirken bu arada büyüdüm işte ben de. İlkokulda 5-10-15 diye saydığım şiirlerim de benimle büyüdüler ve yetişkinliğimde sayıları 400’ü aştı!

HAYATIMIN "MIX" KASETLERİ


Ortaokul yıllarımda “mix” kasetler meşhurdu. 80’lerde doğanlar hatırlar. O kasetlerin üstünde hep benim radyo yayınlarım vardı. Kaç sanatçının eserini yemiştir benim evde her vakit bulduğumda kayıt cihazını açıp, mikrofonun diğer ucunda milyonlarca dinleyici varmış gibi kaydettiğim şiirli, sohbetli, tek kişilik radyo şovlarım! “Radyo S” koymuştum adını. Gerçekliğine yürekten inandığım ve pek ciddi günlük yayınlar yaptığım bir radyo kanalıydı Radyo S benim için! Büyüyünce mutlaka anlatmalı, yazmalı, çizmeli bir işim olacaktı. Kafaya takmıştım o zamandan.


Fakat İngilizce aşkım da öyle büyüktü ki, devlet okullarında okumama ve lise 1’den sonra (o zamanki sistemle!) hiç İngilizce dersi almamış olmama rağmen, üniversite sınavında Türkiye'nin yabancı dil sınavında en yüksek puanları isteyen üniversitesi ve bölümüne de kafayı takmam uzun sürmemişti. Liseye başladığımda çalışma masamın küçük çekmecesine, buruşuk bir kağıda yapıştırmıştım gireceğim (!) bölümü. Kafasının dikine gitmeye de bayılan bir çocuk olduğumdan “Dershaneye de gitmeyeceğim” demiştim. Kredili sistemde liseyi 2.5 yılda bitirip, oturup evde kendi kendime İngilizce çalışacak kadar da cesur çıkmıştım üstelik.


Şimdi biraz ileri sarıyoruz. Evet, sınavı ilk sene kazandım. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Fakültesi’nin son yılında uluslararası akreditasyonu olan ve Türkiye’nin en iyi simultane tercüman hocaları tarafından yapılan sınavı da geçip o yıl “Simultane Konferans Çevirmenliği” uzmanlığına seçilen 3 kişiden biri olarak okulu tamamladım.


KONFERANS SALONLARINI AŞINDIRDIĞIM YILLAR

VE MEDYA KARİYERİM


Okul daha bitmeden konferans çevirmenliğine sıkı bir giriş yaptım. Dönemin başbakanından, Türkiye’yi ziyaret eden liderlere, bilim adamlarına, hukukçulara, iş adamlarına kadar birçok meslek ve yaş grubundan kitlelerin olduğu konferanslarda üstümdeki “spot ışığının” tadını çıkardım bir süre.


Ama asıl “takıntım” olan görsel ve yazılı medyadaki kariyerim de daha mezun olmadan girdiğim SKY Türk (Kanal sonradan TV 360 adını alacaktı) televizyonuyla başlamıştı bile.


Üniversite yıllarında Bütün Dünya dergisi yazarlığı, ilk çeviri kitabımın Tüyap Kitap Fuarı’nda satışa sunulduğu günkü heyecan gibi birçok deneyimi yaşamıştım zaten.


Ama bütün bunlar pek tabii medyada Dış Haber Editörü ve Simultane Medya Çevirmeni olarak başladığım yeni kariyerimde yaşayacağım ilk büyük sürprize hazırlamamıştı beni. Ben işe başladıktan kısa süre sonra 2’nci Irak Savaşı patlak vermişti. Kanalın “Savaş çıkarsa ilk aranacaklar” listesi yaptığı gün, adımın haber müdürüyle birlikte en tepede olması genç ve körpe Selin’i çok heyecanlandırmıştı. Fakat savaş patlak verince gecenin bir yarısı aranıp koşturduğum haber merkezinde uzun günler ve haftalar boyunca hiç nefes almadan çalışacağım, tüm Amerikalı yetkililerin en önemli açıklamalarını hem canlı yayında çevireceğim hem haberini yazacağım, gözümün önünden geçen onca yitiriliş, kayboluş hikayesine ve kan revana bakmaktan mesleki yorgunluk duyacağım aklıma bile gelmemişti o anlarda belli ki. Evet, Irak Savaşı’nda her gün ekranda sesini duyduğunuz o kişi bendim.


Şimdi beraber hızlanıyoruz yine ve kariyerime şöyle bir kuşbakışı bakıyoruz birlikte.


AŞIRI HAREKETLİ BİR KARİYERE

AŞIRI HIZLI BİR BAKIŞ


SKY Türk’ten sonra şimdi hatırlamakta bile zorlandığım bir hızla her alanına girdim çıktım medyanın.


Ulusal Strateji Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği, TV8’de sabah programı koordinatörlüğü, Dış Haber Editörlüğü, IBM Türk’te Lokalizasyon Uzmanlığı, NTV’de Dış Haber masası, Kültür Bakanlığı ve birçok yabancı kuruluş için profesyonel seslendirmenlik derken Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Pedagojik Formasyon Eğitimi’ni de o araya sıkıştırmayı başarmıştım. Durur muyum?


Hal böyle olunca üniversite hocalığı da girdi hayatıma. İstanbul Aydın Üniversitesi’nde Medya ve Çeviri eğitmenliği, harika öğrenciler, yepyeni deneyimler…


KÜÇÜKLÜĞÜMÜN ABD HAYALİ

GERÇEK OLUR


O sırada hayatı çok hızlı koşulması gereken bir yarış gibi gören Selin’in içi kıpırdamaya başlamıştı yine.


Hayattaki en büyük aşkım İngilizce’yi her gün, içinde yaşamak istiyordum. ABD’ye gitmeye takmıştım kafamı bir kere.


İlginçtir, sonradan basit bir tesadüf olmadığını anlayacağım bir şey oldu 2008’de. Washington D.C.’de yayın yapan Voice of America (VOA) televizyonu Türkçe Bölümü beni bir süredir NTV’de izliyordu ve “Buraya gelir misin” teklifini bana ilettiklerinde toparlanıp gitmemiz 20 günden kısa sürdü.


SKY Türk’te savaşla, haberle o kadar meşgulken yine de birbirimizi bulmayı becerdiğimiz eşim Hasan Ünlü de bana “Ya şimdi herşeyi bırakıp niye gidiyoruz” demeyince takıldık birbirimize ve kendimizi 5 valizle D.C.’de bulduk.


7 yıl süren VOA maceramda radyo yayınları da yaptım, seslendirme de, yüzlerce röportaj da ve hatta bir de “Motosikletli Kız” adında blog yazdım ve Türkiye’deki motosiklet tutkunlarıyla ABD maceralarımı paylaştım.


Bir haberci ve iki teker tutkunu olarak insanlara değişik alanlarda verdiğim ilhamın da ilk o zaman farkına varmaya başladım. “Superior Accomplisment Award in TV Broadcasting, Spotlight on Excellence Award” gibi birçok cicili bicili ödülüm de oldu Washington'dan yayın yaptığım yıllarda.


VOA’deki son birkaç yılımda ise hafta içi her gün canlı yayınlanan ve Amerikan politikasını, bu politikanın Türkiye ve dünya üzerindeki etkilerini anlattığımız canlı haber programının Anchor’lığını yaptım. Bu arada o dönemde Türkiye’de yayınlarımızı ve haberlerimizi alan televizyon kanallarına da belki yüzlerce saat canlı bağlantıda “ABD’yi, olanı, biteni” anlattım. Artık uyuduğumda bile “Obama’nın X ya da Y politikası”nı anlatıyordum birilerine rüyamda!


KONFOR ALANINDAN HIZLI ÇIKIŞ


2015’te ani bir kararla istifa etme kararı aldım (Hep söylediğim gibi aslında hiçbir karar ani değildir hayatta. Genelde çeşitli sebeplerle demlenmiştir aslında bu kararlar uygulamaya konmadan çok önce! Benim sebeplerimi kısaca, yıllardır süren kronik bir kas, eklem, sinir hastalığı nedeniyle kötüleşen sağlık durumum, yaratıcılığıma daha çok alan açma isteğim; içimdeki pırıltıyı iş yerindeki gerek kıdem sisteminin gerekse giderek toksikleşen ekip yapısının altında kalarak uzun yıllar daha söndürmek istememem gibi sıralayabiliriz.)


Ve buraya kadar ne anlattıysam onları unutmanız gerekecek şeyler yaşadım sonra ABD’de.


Yollarında motosikletimle turladığım, arkadaşlar edindiğim, yeniden ev kurduğum ABD’den dönmeye hiç niyetim yoktu. Ama pek bir planım da yoktu istifamı verirken. Sadece "alışkanlıklarımı, kolayca yapabildiğim şeyleri yani konfor alanımı bırakma" fikri vardı kariyerime dair kafamda. Kısacası gerçek potansiyelimi bulma arzusu diyelim biz buna!


KAOS'UN İÇİNDE SÜKUNETİ BULMAK


Dolayısıyla unuttuğum Selin’e, yani kaosta evrilen, büyüyen, yaratan Selin’e dönmem gerekti.


Daha önce hiç aklıma gelmemiş bir şeyi yaptım işte o zaman. ABD’de kendi şirketimi kurdum ve yılların ofis çalışanı ve memur çocuğu olmama rağmen, yüzlerce yasal doküman, mevzuat vs ile uğraşacağım bir "e-commerce" operasyonunun içinde buldum kendimi.


Daha ben bile ne olduğunu anlamadan ABD’nin 3 yanında partner depoları, büyük bir lojistik ağı olan; yılda 7 haneli satış rakamlarına ulaşarak en büyük online platformlarda yüzde 1’lik dilime girmeyi başaran bir şirket kurmuştum bile.


Yıllarca ABD’den birçok Türk TV kanalına haber yazan, temsilcilik yapan eşim de o dönem Türk medyasının malum çalkantılarından sıkılmış olacaktı ki yine hiç “ne işimiz var şimdi böyle anlamadığımız bir alanda” demeden katıldı bana.


Haftada 40 saat çalışmaktan yorulduğum, ağır bir fiziksel hastalıkla uğraştığım için çalışmaya “devam edemeyeceğim” gibi hissettiğim bir dönemde kendimi 60-70 saat çalışırken bulmuş olmam da “kendi işimin patronu olmamın” ilk sürpriziydi bana.


Fakat haftalar geçtikçe içimde uzak yörüngelere kaçmış yeteneklerimi bulmaya başladım ve iki kişilik “dev” (!) kadromuzla hem satış elemanı hem alım müdürü; hem muhasebeci hem depo müdürü olabildiğimizi gördüm. Zamanla dünyanın değişik ülkelerinden asistanlarımız, satın alma partnerlerimiz olmaya ve büyümeye başladık.


2015’te D.C.’deki "TV Haberciliği" kariyerimizi bırakırken içimizde kabaran "sıcak denizlere ulaşma" (!) arzusu, yeni şirketimiz sayesinde 2017'de ABD'nin güneyindeki Florida eyaletine taşınmamızla gerçekleşmiş oldu. Bütün bunların yıllarca kitaplarımın arasında biriktirdiğim dergilerden kesilmiş palmiye fotoğraflarının bana tatlı bir oyunu olduğunu, yani aslında hayatta çok fazla tesadüf olmadığını ve bizim ilmek ilmek kaderimizi hayal ettiğimizi de sonraları çok daha iyi anlayacaktım üstelik.


Kendi şirketimizin operasyonları için birlikte çalıştığımız ABD’nin kerli ferli şirketlerinin yöneticilerinin ara sıra biraraya geldiğimiz yemekli toplantılarda hikayeme, sabrıma ve çalışkanlığıma duydukları hayranlığı belirtmeleri de uzun sürmemişti. Bize artık "normal" gelmeye başlayan girişimimiz ve büyüyen şirketimiz onlara hiç de "normal" gelmiyordu haliyle. Ben başarılarımın farkında değilken, onların bana “Bu yaptıklarını neden bir eğitime, mentörlük ya da koçluk sistemine dönüştürmüyorsun? Neden bunları daha kalabalık kitlelere anlatmıyorsun?” demeleri ilk kıvılcımı ateşlemişti bile.


MUCİZELERİ KANIKSAMA YANILGISI


Şimdi geliyoruz hikayemin ilk baştaki cümlesine! Bütün bunlar yaşanırken, Türkiye dereceli Boğaziçi Mezunu, “o müdürü, bu editörü, şu anchor’ı” olan Selin'in hayatındaki en önemli şeyi anlamamış olduğunu fark etmiştim. Devlet okullarından Türkiye’nin en iyi üniversitesine, medyada ışıltılı bir kariyere, ABD’de haberci olarak geçirdiğim yıllara ve orada kurduğum şirketlerdeki başarıma uzanan öyküme hak ettiği gibi, yani “bir mucizeymiş gibi” bakmadığımı anlamıştım birden bire!


A tipi kişilik yapısına sahip, başarı odaklı, aşırı mükemmeliyetçi ve tam bir hassas içe kapanık olarak (Tam bir INFJ'im! -Bilmeyenler Myers-Briggs Kişilik Tipi Testi’ne baksın lütfen-) yaptığım her şeyi “Ne yani, çok mu zor ki?” diye sınıflandırıp küçültmeyi başarmıştım! Belki çevremde beni övmeye ya da takdir etmeye çalışanlara “itici bir mütevazılık” gibi gelen tavırlarım, çok içten bir “kendini ve gücünü bilmeme” durumuydu aslında.


HAYATA KANSER VİRGÜLÜ


Yıllarca süren iltihabi kas, eklem ve sinir hastalığımın yanı sıra 2019’un Mart ayında bir de kanser teşhisi almamla birlikte de kimseye “normal” gelmeyen birşey yaptım yine. Birkaç ay süren “şunu mu yapmalı, ameliyat olmalı mı olmamalı mı” kararsızlıklarının, böyle bir teşhisle gelen hayata ve çevrene dair açığa çıkan travmaların ardından Amerikalı meslektaşlarımın yıllardır önerdiği şeye ilk defa ciddi anlamda kulak verdim.


Selin diye bildiğim kimliğimi ve kendime “kim olduğuma dair” anlattığım hikayelerimi bir gecede geçmişe gömüp; daha amaç odaklı, pırıltımdan saklanmadan ve onu saklamaya çalışmadan yaşama kararı aldım. Ölüm de kanser teşhisiyle artık burnumun ucuna kadar gelmişken -nihayetinde- “yaşamaktan korkmamaya” karar vermiştim aslında!


Yaklaşık 20 yıllık iş deneyimimi, medyada üretkenlik, ihtilaf ve ekip yönetimi konusunda öğrendiklerimi, ABD'de CEO’su olduğum şirketimde girişimcilik konusunda edindiğim deneyimlerimi SONUNDA anlatma ve eğitim programlarına dönüştürme kararı aldım.


İşte "Unlock the Real You" ve "Ignite Your Soul" eğitimleri de böyle doğdu. Zamanla da onlarca değişik eğitim, konuşma ve atölyeye evrildiler. Florida'da küçük ve orta ölçekli işletmelere profesyonel ve kişisel gelişim program ve eğitimleri hazırlamaya başladım önce.


Sonraki aylardaysa, tam bir “eğitim bağımlısı” gibi ABD’de Harvard da dahil olmak üzere birçok üniversitenin kamuya açtığı koçluk, Mindfulness, liderlik, pozitif psikoloji ve nice konulardaki derslerini yıllarca almış, yazmış, çizmiş bir medya veteranı olarak hikaye ve deneyimlerimi ABD’de yüzlerce kişi, çalışan ve onlarca şirketle paylaştım. Pandemi sonrası iyice büyüyen online eğitmenlik sisteminin nimetlerini de kullanma fırsatı doğmuştu böylece.


Bu arada ortaokul yıllarındaki Radyo S maceramı da yaşattım. Birçok şirket etkinliğine “Inspirational Speaker” olarak davet edildim ve içimdeki çocuğun hayallerini beslemeyi de ihmal etmedim.


O hiç tanımadığı Üsküdarlı ev hanımı hakkında şiirler yazan Selin’i de unutmadım. Onun ruhunu beslemek için de ABD’de bir de “Self-Publishing” şirketi kurarak, 10 bin basıma ulaşan Üretkenlik, Motivasyon ve Kronik Ağrı konularında İngilizce yayın, kitap ve ajandalar hazırladım.


ASIL GÜCÜNÜ HATIRLAMAK


Hikayem size de ilham verdiyse o zaman bu kadar uzun anlatmam bir işe yaradı demektir!


Kadim bilgilerin de binlerce yıldır bize hatırlattığı bilgelik, paylaştıkça ve “hatırladıkça” gerçek gücümüzü bize verir.


Bu hikayeyi okuyan, eğitimlerimi alan ve konuşmalarımı dinleyen herkeste “YAŞAMAKTAN KORKMAMA” duygusunu uyandırmak yeni hayat amacım.


Bu amaç, kendime sık sık sorduğum “Neden?” sorusunun da yanıtı, içimdeki küçük çocuğun kalbimdeki mutlu beşiği!


ABD'de eğitimlerine katıldığım, tanıştığım, mentörlüğüne güvendiğim birçok Amerikalı spiritüel lider ve motivasyon koçunun da sık sık söylediği gibi “ÖLÜMLÜLÜK MOTİVASYONU” hayatı her şart ve koşulda değiştirebilmek için büyük bir araç.


Ölümlü olduğumuzu hatırlamak ve “sahip olduğumuz” eşya, kariyer, para ve ilişkilerle dünyaya kendimizi çapaladığımız yanılgısından kurtulmak hayatımızı ve sağlığımızı değiştirmek için de ilk adım.


Gerçek bir lider olabilmek, iyi bir anne-baba, arkadaş ve çalışan olabilmek bu “ölümlülük motivasyonu”ndan geçiyor. Geçiciliği görmekten, gerçeği kabul etmekten ve elimizdeki kısıtlı zamanı en iyi şekilde kullanmaktan geçiyor. Kısacası YAŞAMAKTAN KORKMAMAKTAN!


Üstelik, GERÇEKLE YÜZLEŞMEK bizi “hedeflerimizden ve kendimiz için daha büyük şeyler isteme, potansiyelimizi tam anlamıyla gerçekleştirme” çabamızdan da alıkoymayan bir motivasyon. Hayatın en büyük gerçeğinden, yani ölümden korkmak yerine onu yanımıza alıp, sınırlı yolculuk ettiğimiz şu dünyada "gerçek anlamda yaşamayı öğrenme" motivasyonu da diyebiliriz buna.


Acı ve sıkıntının gözünün içine bakarken, bir yandan da derinlerimize gömdüğümüz pırıltımızı hatırlayıp, HAYAT AMACIMIZI BULMANIN VE GERÇEK POTANSİYELİMİZE ULAŞMANIN yani YAŞAMAKTAN KORKMAMAYI öğrenmenin anahtarı da işte tam burada yatıyor!